Piramitler için uzun süredir içimde beslediğim bir merak, Kahire’ye olan yolculuğumda sonunda gerçeğe dönüşecekti. Bu eserler benim için büyük bir heyecan kaynağıydı. Ve bugün, uzun süren hasretin son bulacağı gündü. Gece yarısına doğru anlaştığımız tur firmasının rehberi otelimizin önünde bizi bekliyordu. Hızla otobüse atladık ve diğer otellerdeki insanları da aldıktan sonra Kahire’ye doğru yola çıktık. Yaklaşık 8 saat süren yorucu bir yolculuktan sonra sabaha karşı Kahire’ye ulaştık. Burası, eski ve bakımsız bir şehirdi gerçekten de. Şehrin Şarm El Şeyh ile hiçbir ilgisi yoktu. Trafik yoğunluğuyla birlikte Tahrir Meydanı’na geldiğimizde, Egyptian Museum’a doğru ilerledik. Bu müze günün her saatinde kalabalık olan, Mısır'ın tarihine tanıklık eden bir miras niteliği de taşıyordu. İçeride 120.000’den fazla eser bulunmakta. Devasa heykeller, mumyalar, tahtlar ve tabii ki piramitler… Hepsi bu müzede yer alıyordu. Ancak müzenin en gözde eseri, Tutankhamun’un altın maskesiydi. Bu maskeyi görebilmek için önünde yaklaşık 15 dakikalık bir kuyruk beklemeniz gerekiyor. Biz müzede yaklaşık 2 saat kadar zaman geçirdik. Rahatça gezinmek isteyenlerin en az 4-5 saatini bu müzeye ayırmasını tavsiye ederim.
Müze gezisinden sonra, Nil Nehri’nde bir tekne turuna çıkmak üzere harekete geçtik. Nehir kenarında otobüsten inip teknelerimize bindik ve nehirde ilerlemeye başladık. İlk dikkatimi çeken şey nehrin rengiydi, şehrin genel havasına uygun bir şekilde nehir suyu da kirli görünüyordu. Tekneyle Kahire manzarasını nehrin üzerinden seyretmek güzel bir deneyimdi. Uzun bir tekne gezisi sonrasında öğle yemeği için bir restorana uğradık. Buradaki yemekler yeterince lezzetliydi ve açık büfe olarak sunuluyordu. Öğle yemeğinin ardından turun en önemli durağı olan piramitlere doğru yol aldık. Tur otobüsü Giza platosuna yaklaştıkça, piramitleri görebilmek için heyecanlanmaya başladım. Yıllardır hayalini kurduğum yere, hiç bu kadar yakın olmamıştım ve ilk kez karşılaştığım anı muhtemelen asla unutamayacağım. Gözlerimi piramitlere dikmiş ve adeta büyülenmiştim. Oraya vardığımızda, rehberimiz tarafından giriş biletleri dağıtıldı ve içeri girdik. Her bir taşın büyüklüğünü görünce şaşkınlığımı gizleyemedim. Piramitler, dünyanın yedi harikasından ayakta kalmayı başarabilen tek eser ve onlara dokunma ayrıcalığına sahip olmak gerçekten inanılmaz bir duyguydu. Bu anlar seyahatin tüm yorgunluğunu unutturdu ve hayatımın en anlamlı deneyimlerinden biri haline geldi. Serbest zamanda buradaki piramitleri inceledik ve harika fotoğraflar çektik. İşte bunlardan bir tanesini sizinle paylaşıyorum.
Sonrasında tekrar otobüslere binerek büyük Giza Sfenksi’ne doğru yol aldık. Sfenks, gövdesiyle uzanan bir aslan ve kafasıyla bir firavun figürünü temsil ediyordu. Eski Mısır’da aslanlar, güneşle bağlantıları nedeniyle kutsal sayılırlardı ve bu sfenks, piramitlerin koruyucusu olarak bilinirdi. Giza platosunda geçirdiğimiz zamanın ardından, parfüm ve papirüs alışverişi için biraz durakladık. Son durağımızı da tamamladıktan sonra Kahire turumuz sona ermişti. Gece yarısı Şarm El Şeyh’e döndüğümüzde, gerçekten hayatımın en güzel günlerinden birini yaşadığımı hissettim. Piramitleri görmek, ölmeden önce yapılacaklar listemde en üst sıralardaydı ve bunu gerçekleştirmenin yanı sıra bu eserler hakkında bilgi sahibi olmak, gerçekten de tarihin büyüklüğüne ve görkemine hayranlık duymamı sağladı.
0 Yorumlar